Felsefede güzelin tanımı ve ne olduğu, Antik Yunan felsefesinde başlayan ve günümüze kadar devam eden bir tartışma konusu olmuştur. İlk olarak, güzellik kavramının nasıl tanımlandığına bakalım:
Platon'un "Gorgias" ve "Symposium" adlı eserlerinde güzellik, mutlak bir kavram olarak ele alınır. Platon'a göre, güzel olan şeyler, saf, değişmez ve sonsuz bir formun yansımalarıdır. Bu form, zihinde bir idea olarak bulunur ve güzellik algılaması bu idea ile gerçekleştirilir.
Aristoteles ise "Estetik" adlı eserinde güzelliği, nesnel bir gerçeklik olarak değil, nesnenin kendisi ve onu algılayan kişinin zihni arasındaki ilişki olarak ele alır. Ona göre, güzel olan şeyler, nesnenin uygunluk, orantı ve denge içinde olmasıyla ilgilidir.
Modern felsefede, Immanuel Kant, "Kritik der Urteilskraft" adlı eserinde güzelliği, algılama sürecinde duyusal zevkin nesnel ve evrensel bir yargıya dönüşmesi olarak ele alır. Ona göre, güzel olan şeyler, öznel duyusal zevklerden bağımsız bir şekilde, evrensel ve nesnel bir yargıya tabi tutulabilir.
Başka felsefi yaklaşımlarda da güzellik kavramı ele alınmıştır. Ancak genel olarak, felsefede güzellik kavramı, nesnel bir gerçeklik veya öznel duyusal zevklerden bağımsız bir şekilde, uygunluk, orantı, denge ve idealar sahiptir.
Güzellik, sadece estetik bir kavram olarak ele alınmaz, aynı zamanda etik, epistemolojik ve metafizik bir boyutu da vardır. Örneğin, güzel olan şeylerin ahlaki olarak doğru olduğuna inanılırken, güzellik duygusu epistemolojik açıdan bir bilgi kaynağı olarak kabul edilebilir. Metafizik açıdan ise, güzellik kavramı, gerçekliğin doğasına ilişkin temel soruları ele almada önemli bir role sahiptir.
Günümüzde, güzellik kavramı hala tartışılmakta ve farklı felsefi yaklaşımlar tarafından ele alınmaktadır. Ancak genel olarak, güzellik, insanların duyusal deneyimleri ve zihinsel süreçleri aracılığıyla algılanan, uygunluk, orantı, denge ve ideallerin bir araya gelmesiyle oluşan bir kavramdır.